26 Eylül 2010 Pazar

Jehan Barbur - Uyan

Belki çocukluktan kalan
Küçücük bir hikayenin
Ardından gitmek içindir uykular
Belki yaşanmamış yaşanacak
Onca hayal peşinden koşmak için
Bütün masallar

Yastığa başını koyduğunda aklının iplerini bırakıverdi.

En çok güldüğü masaldı "Ali ile Veli". Ve anneannesi "Veli ile Deli" diye anlatırdı aynı masalı. Ali saftı, Veli akıllı. Veli çalışıp para kazanırdı, Ali yarım aklıyla hasta annesine bakar, yemek yapar, evi toparlardı. Bir gün Ali felçli annesine zorla yemek yedirirken onu boğdu. Maceraları da böyle başladı Veli ile Deli'nin. Bu uzun masalda en çok güldüğü yerlerden biri Veli'nin "kapıyı çek de gel" dediği Ali'nin kapıyı söküp sırtlayarak gelmesiydi. Bir de masalın sonuna doğru papazın poposuna mercimek yedirişleri vardı ki, o ayrıca komikti. Hiç görmediği dedesinin masalıydı bu. Kimden dinlerse dinlesin dedesinin anlattığını hayal ederdi gözlerini kapatıp. Ve dedesinin nasıl güldüğünü hayal ederdi papazın poposuna mercimek yedirdiklerini anlatırken. Dedesi güzel gülerdi.

Uyan uykundan çok uyursan herşey geçer yaşamadan
Uyan güzel uykundan ne kadar tatlı da olsa hayat
Uykuyla geçmez yaşanacak o kadar çok şey,
Anlayacak anlatacak çok hikaye var aklımda.
Ama sen uyursan kime anlatırım
Sen gözlerin kapalı kalırsan kime...
Çok uyursan gözlerin mahmur kalır,
Güneş ısıtmaz kirpiklerini

Soluna döndü.

Her zaman soluna dönerdi. Annesi "sağına dönüp yat" derdi hep. "kalbinin üstüne yatmak iyi değildir". O hep kalbinin üstüne yatardı. Soluna dönmeden uyuyamazdı ne kadar denese de sağında kalmayı. Sonra yatağı illa ki duvara dayalı olurdu. Odanın ortasında duran yataklar ona göre değildi. Yüzünü duvara dayardı yaz-kış, ve yüzünde o serinlikle uyurdu. Uyuyarak atlatırdı bütün depresyonlarını. Yüzüne vuran sıcağı duvarın soğukluğuyla bastırırdı; kalbinin üstüne yatarak atlatırdı bütün kalp kırıklıklarını. Uyurken baş ucunda onu sevdiğini söyleyen insanları dinlerdi. Aralarsa kirpiklerini, yatağından kalkıp gideceklerinden korkardı. Hep çok uyumak isterdi, uyanırsa canının daha çok yanacağından korkardı. "Ardına takılıverip bir tekir kedinin" yollara düşer, dalgaya düşer, rüyaların tertemiz koynuna düşerdi.

Uyan uykundan güzel kız
İçi güzel yüzü güzel
Canı çok şeker.

Gülümsedi.

Uyurken komik burunlu, küçük gözlü bir adamın onu izlediğini düşünürdü. O'na dedesine dair üçüncü kişilerden duyduğu dünyanın en komik anılarıymış gibi gelen hikayeleri anlatırdı.. Her bayram annesiyle babasının peşinden düştüğü mezarlık yollarında hiç tanımadığı dedesi için neden gözüne mikadonun çöplerini soktuğu gün kadar ağladığını anlatırdı. Anlatamasa da o anlasın isterdi. Dedesinin gülüşünü tasvir ederdi, espri anlayışını dedesinden aldığı mizah genlerine borçlu olduğunu düşündüğünü söylerdi. Geçen gün otobüste gördüğü yaşlı amcayı dedesinin yollamış olabileceğini, amcanın ona "yüzün çok güzel, eminim kalbin de güzeldir, sakın gözlerinde yaş olmasın kızım, kimseye boyun eğme güçlü ol" demesi için arşivlediği mizah dergilerinin ilk sayılarını teklif etmiş olabileceğini düşünürdü. Sonra ona önce Veli ile Deli'yi, sonra da öğle uykusunu hiç sevmeyen Bıdık'ın öğlenleri uyumayan çocukları toplayıp yiyen korkunç devi nasıl öldürdüğünü anlatırdı. Yüzünü duvara yaklaştırırdı, dizlerini karnına çekerdi.

Dedesiyle biraz güldüler, gözünü açtığında saatin o kalp atışını hızlandıran alarmı çalıyordu.

6 Eylül 2010 Pazartesi

kırmızı balıklar ülkesi

Kırmızı balıklar umutlarını çabuk kaybederler. Rüyanda yürürken birden nerden çıktığı belli olmayan lanet bir çukura düşer gibi. Birden, aniden, sebepsiz ve saçma. Bir kırmızı balık annesinin de sıklıkla söylediği gibi, vazoda bir anda sararıp solan bir çiçek gibi canını kaybeder kırmızı balık. Gözleri düşer, isteksizliğin ve mutsuzluğun dibini bulur. "Bir şeyim yok" deyişinin ardında temeline dinamit yerleştirilmiş kocaman binaların çöküşünü görürsünüz. Emek emek temelini attığı, sevinçle ve istekle katlarını çıktığı o umut gökdelenlerini bir püfle yerle bir eder. Duyduğu bir haberle, gördüğü bir görüntüyle, kafasına takılan bir soru işaretiyle bir olur; pire için yorgan yakar; tereddütsüz üfleyiverir umutlarının üzerine. Kırmızı balıklar yapmakta iyi oldukları kadar yıkmakta da bir o kadar profesyoneldirler.

Kırmızı balıklar yaşama sevincini çabuk kazanırlar. Sanki bir saat önce Karadeniz'de batmış gemilerinin batığına dalan balık değilmiş gibi, küçücük bir kıvılcımla yepyeni ve kocaman bir ateşi harlayıverir kırmızı balık. Yıktığı gökdelenlerin kalıntılarını yine bir püfle tertemiz yapar, üzerine mavi camları pırıl pırıl parlayacak yepyeni ışıltılı gökdelenler inşa eder.

Küçük şeyler biriktirir, küçük şeylerden yara alır, küçük şeylerle hayat bulurlar kırmızı balıklar. Hayatta en çok kendilerini yorar, kendilerini yaralarlar. Halbuki küçük şeyleri görmezden gelenler de vardır. Kim bilir hayat belki böyle daha kolaydır?? Püff!

8 Haziran 2010 Salı

beşbinxzoom!


hayat garip!
ben de en az hayat kadar garibim ama..
kızlarla gülüp eğlenirken, bel altı espriler gırla giderken, ya da kıldan tüyden muhabbetlerle oyalanırken benim birden o çizgi dudaklarım hoop diye aşağı çekilir. hani çizdiğimiz üzgün çöpten adamlar gibi. "ne oldu" sorusunun cevabı yoktur o an bende. ama aranır tabi cevaplar suratıma bakıp bakıp. anlamsız çünkü! ne oldu yani birden öyle? birden çöküveren darallar niye? tamamen malum olan aptallardan olduğumdan! başıma kötü bir şey gelecekse, kötü bir şey yaşayacaksam ben onu beynimde bi yerlerde hissediyorum ve kapanıyor şalterler bende.. ya enerjisini sevdiğim (!) evreni göreve çağırıyorum negatif düşünce baloncuklarımla, ya da gerçekten bir malumiyet söz konusu... hayır ben de sıkıldım bu anlamsız mutsuzluklarımdan. annem der hep, "sen birden soluverirsin çiçek gibi, aniden" diye. birileri köküme tuzlu sular basıyor sanki birden, ya da fişimi çekiveriyorlar bir anda. eski televizyonlar gibi kapanıyorum, görüntüsü küçüle küçüle.. "ne oldu şimdi, ilgi çekmeye çalışan şımarık kızlardan mısın!" diye silkeleyesim geliyor kendimi karşıma geçip. yapacak bir şey yok, o negatif enerji, b.kunu yediğim karma ya da malumiyet çekti fişimi bi kere.. "burada değilsin" sorularına "akşam uyumadım", "yorgunum", "bilmemneyi düşünüyorum" diye aptal saptal cevaplar bulup buluşturuyorum. bekliyorum sonra neler olacak acaba yine diye.. bazen de bir şey olmuyor, neden böyle oldum diye sorarken kendimi dünyanın bütün dertlerini bilinçaltımda biriktirmiş elimde kararken buluyorum. tez, okul, hırslı insanlar, parasızlık, işsizlik, sevgili hasreti, çalışma gerekliliği falan filan.. hayatımda iyi giden bir tek şey yok sanki, sanırsın gece herkes eve dönerken kaldırıma oturmuş kibritçi kız!
hep böyle oldum ki ben! bir anda aklıma bir şey gelir, soyutlanırım, "ne yapcam" diye kafayı yerim bir yandan, bir yandan da plan yaparım. çünkü ben plansız yaşayamayan bir insanım. her zaman bi 5 yıllık kalkınma planım, hazırda bekleyen bir kriz masam, siyah dosyanın içinde kendisine iş düşmesini bekleyen bir B planım olacak! Bu kadar takıntılı, güvensiz ve hastalıklı davranmamın nedeni ne acaba? sıkıcı mıyım neyim? hayır kötü bi çocukluğum da yok! el üstünde, omuzlarda geçti. "iş başa düştü kırmızı balık!" dediğim olmadı ki hiç.. ben büyümekten çılgınlar gibi korkuyorum ya, bir yandan da dörtnala büyüyorum tabii, ondan bence. kafamı büyüdüğümü görmemek için deve kuşu gibi saklıyorum bi yerlere, ve o sakladığım yerde deliler gibi bir lokma aklımla planlar yapıyorum. Halbuki koş zıpla, koy g.tüne rahvan gitsin... çok da eğlenceliyimdir aslında genelde.. işte bazen 45 yaşında menapozun eşiğinde bir kadın çıkıveriyor içimden.
ama bugün durdum düşündüm de tüm bunları, yemekhanede arkadaşım birşey anlatırken boş bakışlarımı farkedip "sen burda değilsin" dedikten sonra; güzel şeyleri bulup çıkarıp hayattan 5000x zoom-in yapmalı!
yoksa "aaaah bu hayat çekilmeeez! aaah bu hayat çekilmeeez! sen olmasan mamut (bknz: ice age 2) aaah bu çile çekilmeeeez!!!
işte düşünüp bunu, sevgilimi aradım ve seni çok seviyorum dedim. filmlerdeki gibi olmadı pek, seni seviyorum deyip kapamadım. çünkü bir kez bunu yaptığımda zorla söylediğimi, seviyorum deyip suratına kapadığımı düşündü. :) kavga etmiştik çünkü, ben de aklımca kavgaya rağmen romantiklik yapıcam..kafalarımız çok farklı çalışıyor.. ya ben çok fazla film izliyorum, ya da o hiç romantik komedi izlemiyor. :) bu yüzden aradım, seni çok seviyorum dedim, o da "ben de" dedi, bir süre sustuk ve ben "bu kadar" dedim. O da "bu kadar mı?" dedi ve "evet" deyince gülerek kapattık. bu kadar oluyor gerçek hayatta n'apalım yani? yine de aşk var!
5000x zoom-in projem beni ne kadar götürecek bakalım?

24 Nisan 2010 Cumartesi

bazen yürürken yanımdan geçen yaşlı teyze osuruyor mesela. ben ki yalnız başıma yürürken çok ciddi ve sinirli olurum. iki kaşımın arasındaki çizgi derinleşir, önüme çıkana kafa göz dalacakmışım gibi yürürüm böyle arıza tipli bi hatun işte. yanımdaki teyze osuruyor, yaşlı ya yazık tutamıyor belki.. ya da boşvermiş oluyor, farketmiyor bile. yürürkenki tüm ciddiyetim bozuluyor. gülüyorum. insan yalnızken de çok gülemiyor bi de. çıkaramıyorum tadını tam olarak, mutlu oluyorum ama deli gibi osurdu teyze diye. öpesim geliyor gidip yanaklarını, "helal olsun be koyver bi tane daha!" diyesim geliyor.

metroda ya da otobüste birinin cebi çalıyor sonra bazen. bağıra çağıra soğanın kilosunun 4 tl olduğundan bahsediyor. ya da evin fayansını döşemek için çağırdığı ustanın 500 tl istediği için ne kadar .bne olduğundan. karşımda biri oluyor o sırada, göz göze geliyoruz. o ana kadar tutmuşum kendimi, camdan bakan düşünen kız tribimi korumuşum. bir çizgim var o ana kadar, işte o an o çizginin silindiği an. gülüyorum. gülüyoruz hatta karşılıklı. çok da gülemiyoruz çünkü telefonda .bne fayansçısı olan amca bi yandan etrafı kesiyor, farkında çünkü .nbe fayansçının bizi ilgilendirmediğinin. gizli gizli gülüyoruz, ama gülüyoruz. mutlu oluyorum fayansçının .bne oluşuna. ya da soğanın kilosunun faişliğine. alıp telefonu saydırasım geliyor fayansçıya, bire bin katıp bi öğün yemeğin kaça mal olduğunu hesaplayasım geliyor pazar fiyatlarıyla.

bi de şey var. bismillah teyzeleri. karşıdan gelirler hep yürürken. ayacıkları takılıverir bi taşa, kaldırıma bişeye. sendelerler hafif, "bisssssmilllaaaaaah" diye toparlanırlar. dünyanın en komik ve sevimli görüntüsüdür. teyze geçer gider, benim yürüyüşüm yavaşlar, güle güle teyzenin arkasından bakarım. tanrı en kötü günümüzde bismillah teyzelerini karşımıza çıkarsın diye dua ederim sonra. bence dünyanın en gülünesi şeylerinden. milyon tane akıllı tv videosuna koyar geçer.

bu yazının duası: tanrı sıradan hayatın sıradan olmayan anlarını eksik etmesin. osuran teyzeler, fermuarı açık amcalar, .bne fayansçılar gibi...amin yareppiiiii! "bissssssmilllllllah!"

neşe dolmadık bu sefer?

bugün 23 nisan. ilkokulda -kaçıncı sınıfta hatırlamıyorum- abone şarkısında sanırım, dans etmiştik bütün sınıf erkekli kızlı. altımda kırmızı bir tütü, içimde siyah tayt ve üstümde büyüdükçe giymeye uzun süre devam edebileceğim kızılderili resmi olan bir tişört. neden kızılderili resmi, bilmiyorum. rontta sevdiğim çocukla eş yapmamıştı öğretmen beni, istemediğim biriyle eş olmuştum. bütün provalarda ve tören günüde göz ucuyla arkada çirkin kızın biriyle eş olmuş o çocuğa baka baka dans ettim. kendimi "yakalanbaçta hala beni yakalamaya çalışıyo ki" diye telkin etmeye çalışıyordum. orda çok büyük bişey yapıyodum, bir sürü velinin ve benim yaşımdaki veletin önünde dans ediyordum ama benim kafam hala sevdiceğimdeydi. çok güzel olmuştum ki, bir çift pisi ve o kırmızı tütü bir insana o kadar mı yakışırdı? işte orda abonede ellerini kalçasına vura vura dans eden ve çarpma işleminin dünyanın en karmaşık şeyi olduğunu düşünen o kız çocuğu ondan on küsür sene sonra 23 nisanda ellerinde ameliyat eldiveniyle ölen deney hayvanını otopsi yapacağı için buzdolabına kaldıracağını hiç düşünmedi... o sandı ki, arka sırada o çirkin kızın yanında dans eden sümüklü çocukla bilmemkim ablası ve otpüsür abisi gibi parklarda buluşup kafelerde gezicek. yanıldı.

insanoğlu elleri ne kadar küçükse o kadar umutlu gelecekten. ne kadar çok anlamsız, aptal ve komik cümle kuruyorsa o kadar az sorumluluk sahibi. 23 nisanın şenliğine ne kadar inanıyorsa, daha doğrusu 23 nisan onun için ne kadar şense gerçekten o kadar çocuk. bu yüzden dün gece yatmadan keşke yarın bayrama gidebilsem diye düşündüm. bu yüzden bugün sıcağın altında o basit hareketleri yan sıradaki sevimli çocuğa baka baka dünyanın en güzel şeyini yapar gibi yapan kızları izlememek için zap yaptım.

23 nisan kutlu olsun, ellerimiz tekrar küçücük olsun!


http://video.milliyet.com.tr/Tangoya-bi-turlu-ikna-edemedi_1_37789.htm

18 Nisan 2010 Pazar

ya da boşver, ben böyleyim!


bugün mesela çıkıp sahilde yürüyebilirim bi başıma. başımı denize çeviririm ama hep. önce "yalnız yürüyorum, özgürüm ve kendime güvenim tam, fena kız sayılmam, hoşum kendime baktırırım istersem" triplerinde yürürüm. sonra omuzlarıma çöker yalnızlığım. denizden başka yere bakamadığımı farkederim, insanlarla göz göze gelmek istemediğimi. içimdeki korkunç yalnızlık hissini farketmemeleri için yüzlerine bakamadığımı farkederim.

bugün mesela "yalnız başıma sinemaya gittim geçen" diyen arkadaşlarıma kanıtlayabilmek için kendimi yalnız başıma sinemaya gidebilirim. tereddüt ederim biletimi alırken, hangi filme gideceğimi bile şaşırırım önce. kendimi oyalamak için patlamış mısır ve kola alırım. herkesten önce giderim salonun kapısına ve en önde beklerim. yerine en önce oturan insan ben olurum, ve reklamları en ilgiyle izleyen. evde herhangi bir film izlerken ikinci yarıyı göremeden uykuya dalan ben, tüm filmi gözlerim açık ama aklım içimdeki boşlukta izlerim.

bugün mesela alsancak'a inip bulduğum ilk boş masaya oturabilirim. bir bira söylerim, efes şişe. bir başıma sokaktakileri izleyerek içebilirim. önce gelene geçene bakmaktan birayı unutabilirim. sonra birayı içmekten kafamı kaldıramadığımı farkedebilirim. garsona seslenmekte terreddüt ettiğimi, yanımdaki sandalye boş mu diye soranlara cevap verirken elimin telefona gittiğini farkedebilirim. ikinci biram bitmeden kalkarım sonra. ya da asla son yudumunu içmediğim biranın son yudumunu bir nefeste iğrene iğrene yudumlarım kalkmadan.

bugün mesela kabul edebilirim yalnızlığı sevmediğimi. bunca zaman yalnızlığı sevmediğim için için sarıldığımı bir çok insana.

bugün mesela kabul edebilirim yalnızlıktan korktuğumu. bunca zaman yalnızlıktan korktuğum için karıştığımı deli kalabalığa.

bugün mesela yürüyebilirim üstüne yalnızlığımın. ya da boşver, ben böyleyim.

yalnız

anne daha küçücüktüm de, sen beni kapalı ufacık bir kutuya koyup terk mi ettin? yalnız kalmaktan çok korkuyorum.