6 Eylül 2010 Pazartesi

kırmızı balıklar ülkesi

Kırmızı balıklar umutlarını çabuk kaybederler. Rüyanda yürürken birden nerden çıktığı belli olmayan lanet bir çukura düşer gibi. Birden, aniden, sebepsiz ve saçma. Bir kırmızı balık annesinin de sıklıkla söylediği gibi, vazoda bir anda sararıp solan bir çiçek gibi canını kaybeder kırmızı balık. Gözleri düşer, isteksizliğin ve mutsuzluğun dibini bulur. "Bir şeyim yok" deyişinin ardında temeline dinamit yerleştirilmiş kocaman binaların çöküşünü görürsünüz. Emek emek temelini attığı, sevinçle ve istekle katlarını çıktığı o umut gökdelenlerini bir püfle yerle bir eder. Duyduğu bir haberle, gördüğü bir görüntüyle, kafasına takılan bir soru işaretiyle bir olur; pire için yorgan yakar; tereddütsüz üfleyiverir umutlarının üzerine. Kırmızı balıklar yapmakta iyi oldukları kadar yıkmakta da bir o kadar profesyoneldirler.

Kırmızı balıklar yaşama sevincini çabuk kazanırlar. Sanki bir saat önce Karadeniz'de batmış gemilerinin batığına dalan balık değilmiş gibi, küçücük bir kıvılcımla yepyeni ve kocaman bir ateşi harlayıverir kırmızı balık. Yıktığı gökdelenlerin kalıntılarını yine bir püfle tertemiz yapar, üzerine mavi camları pırıl pırıl parlayacak yepyeni ışıltılı gökdelenler inşa eder.

Küçük şeyler biriktirir, küçük şeylerden yara alır, küçük şeylerle hayat bulurlar kırmızı balıklar. Hayatta en çok kendilerini yorar, kendilerini yaralarlar. Halbuki küçük şeyleri görmezden gelenler de vardır. Kim bilir hayat belki böyle daha kolaydır?? Püff!

Hiç yorum yok: