24 Nisan 2010 Cumartesi

bazen yürürken yanımdan geçen yaşlı teyze osuruyor mesela. ben ki yalnız başıma yürürken çok ciddi ve sinirli olurum. iki kaşımın arasındaki çizgi derinleşir, önüme çıkana kafa göz dalacakmışım gibi yürürüm böyle arıza tipli bi hatun işte. yanımdaki teyze osuruyor, yaşlı ya yazık tutamıyor belki.. ya da boşvermiş oluyor, farketmiyor bile. yürürkenki tüm ciddiyetim bozuluyor. gülüyorum. insan yalnızken de çok gülemiyor bi de. çıkaramıyorum tadını tam olarak, mutlu oluyorum ama deli gibi osurdu teyze diye. öpesim geliyor gidip yanaklarını, "helal olsun be koyver bi tane daha!" diyesim geliyor.

metroda ya da otobüste birinin cebi çalıyor sonra bazen. bağıra çağıra soğanın kilosunun 4 tl olduğundan bahsediyor. ya da evin fayansını döşemek için çağırdığı ustanın 500 tl istediği için ne kadar .bne olduğundan. karşımda biri oluyor o sırada, göz göze geliyoruz. o ana kadar tutmuşum kendimi, camdan bakan düşünen kız tribimi korumuşum. bir çizgim var o ana kadar, işte o an o çizginin silindiği an. gülüyorum. gülüyoruz hatta karşılıklı. çok da gülemiyoruz çünkü telefonda .bne fayansçısı olan amca bi yandan etrafı kesiyor, farkında çünkü .nbe fayansçının bizi ilgilendirmediğinin. gizli gizli gülüyoruz, ama gülüyoruz. mutlu oluyorum fayansçının .bne oluşuna. ya da soğanın kilosunun faişliğine. alıp telefonu saydırasım geliyor fayansçıya, bire bin katıp bi öğün yemeğin kaça mal olduğunu hesaplayasım geliyor pazar fiyatlarıyla.

bi de şey var. bismillah teyzeleri. karşıdan gelirler hep yürürken. ayacıkları takılıverir bi taşa, kaldırıma bişeye. sendelerler hafif, "bisssssmilllaaaaaah" diye toparlanırlar. dünyanın en komik ve sevimli görüntüsüdür. teyze geçer gider, benim yürüyüşüm yavaşlar, güle güle teyzenin arkasından bakarım. tanrı en kötü günümüzde bismillah teyzelerini karşımıza çıkarsın diye dua ederim sonra. bence dünyanın en gülünesi şeylerinden. milyon tane akıllı tv videosuna koyar geçer.

bu yazının duası: tanrı sıradan hayatın sıradan olmayan anlarını eksik etmesin. osuran teyzeler, fermuarı açık amcalar, .bne fayansçılar gibi...amin yareppiiiii! "bissssssmilllllllah!"

neşe dolmadık bu sefer?

bugün 23 nisan. ilkokulda -kaçıncı sınıfta hatırlamıyorum- abone şarkısında sanırım, dans etmiştik bütün sınıf erkekli kızlı. altımda kırmızı bir tütü, içimde siyah tayt ve üstümde büyüdükçe giymeye uzun süre devam edebileceğim kızılderili resmi olan bir tişört. neden kızılderili resmi, bilmiyorum. rontta sevdiğim çocukla eş yapmamıştı öğretmen beni, istemediğim biriyle eş olmuştum. bütün provalarda ve tören günüde göz ucuyla arkada çirkin kızın biriyle eş olmuş o çocuğa baka baka dans ettim. kendimi "yakalanbaçta hala beni yakalamaya çalışıyo ki" diye telkin etmeye çalışıyordum. orda çok büyük bişey yapıyodum, bir sürü velinin ve benim yaşımdaki veletin önünde dans ediyordum ama benim kafam hala sevdiceğimdeydi. çok güzel olmuştum ki, bir çift pisi ve o kırmızı tütü bir insana o kadar mı yakışırdı? işte orda abonede ellerini kalçasına vura vura dans eden ve çarpma işleminin dünyanın en karmaşık şeyi olduğunu düşünen o kız çocuğu ondan on küsür sene sonra 23 nisanda ellerinde ameliyat eldiveniyle ölen deney hayvanını otopsi yapacağı için buzdolabına kaldıracağını hiç düşünmedi... o sandı ki, arka sırada o çirkin kızın yanında dans eden sümüklü çocukla bilmemkim ablası ve otpüsür abisi gibi parklarda buluşup kafelerde gezicek. yanıldı.

insanoğlu elleri ne kadar küçükse o kadar umutlu gelecekten. ne kadar çok anlamsız, aptal ve komik cümle kuruyorsa o kadar az sorumluluk sahibi. 23 nisanın şenliğine ne kadar inanıyorsa, daha doğrusu 23 nisan onun için ne kadar şense gerçekten o kadar çocuk. bu yüzden dün gece yatmadan keşke yarın bayrama gidebilsem diye düşündüm. bu yüzden bugün sıcağın altında o basit hareketleri yan sıradaki sevimli çocuğa baka baka dünyanın en güzel şeyini yapar gibi yapan kızları izlememek için zap yaptım.

23 nisan kutlu olsun, ellerimiz tekrar küçücük olsun!


http://video.milliyet.com.tr/Tangoya-bi-turlu-ikna-edemedi_1_37789.htm

18 Nisan 2010 Pazar

ya da boşver, ben böyleyim!


bugün mesela çıkıp sahilde yürüyebilirim bi başıma. başımı denize çeviririm ama hep. önce "yalnız yürüyorum, özgürüm ve kendime güvenim tam, fena kız sayılmam, hoşum kendime baktırırım istersem" triplerinde yürürüm. sonra omuzlarıma çöker yalnızlığım. denizden başka yere bakamadığımı farkederim, insanlarla göz göze gelmek istemediğimi. içimdeki korkunç yalnızlık hissini farketmemeleri için yüzlerine bakamadığımı farkederim.

bugün mesela "yalnız başıma sinemaya gittim geçen" diyen arkadaşlarıma kanıtlayabilmek için kendimi yalnız başıma sinemaya gidebilirim. tereddüt ederim biletimi alırken, hangi filme gideceğimi bile şaşırırım önce. kendimi oyalamak için patlamış mısır ve kola alırım. herkesten önce giderim salonun kapısına ve en önde beklerim. yerine en önce oturan insan ben olurum, ve reklamları en ilgiyle izleyen. evde herhangi bir film izlerken ikinci yarıyı göremeden uykuya dalan ben, tüm filmi gözlerim açık ama aklım içimdeki boşlukta izlerim.

bugün mesela alsancak'a inip bulduğum ilk boş masaya oturabilirim. bir bira söylerim, efes şişe. bir başıma sokaktakileri izleyerek içebilirim. önce gelene geçene bakmaktan birayı unutabilirim. sonra birayı içmekten kafamı kaldıramadığımı farkedebilirim. garsona seslenmekte terreddüt ettiğimi, yanımdaki sandalye boş mu diye soranlara cevap verirken elimin telefona gittiğini farkedebilirim. ikinci biram bitmeden kalkarım sonra. ya da asla son yudumunu içmediğim biranın son yudumunu bir nefeste iğrene iğrene yudumlarım kalkmadan.

bugün mesela kabul edebilirim yalnızlığı sevmediğimi. bunca zaman yalnızlığı sevmediğim için için sarıldığımı bir çok insana.

bugün mesela kabul edebilirim yalnızlıktan korktuğumu. bunca zaman yalnızlıktan korktuğum için karıştığımı deli kalabalığa.

bugün mesela yürüyebilirim üstüne yalnızlığımın. ya da boşver, ben böyleyim.

yalnız

anne daha küçücüktüm de, sen beni kapalı ufacık bir kutuya koyup terk mi ettin? yalnız kalmaktan çok korkuyorum.