20 Aralık 2009 Pazar

şimdi şurdan çıksam yürüsem... sitenin kapısından çıktığım gibi bir yokuş seçsem inmek için. inerken eğime karşı koyamayıp bazen hızlı adımlar atmak, bazen de temkinli temkinli yavaştan almak için. yokuştan inip bir yol seçsem kendime, caddeye çıkmadan aralardan yürümek için. nefes alıp nefes versem, soğuk hava bir kaç gündür varlığını hatırlatan sinüslerimin iltihaplarını oysa..
soğuk hava ciğerlerimi doldurdukça zihnim açılsa. katlayıp katlayıp bir kenara sokuşturduğum çamaşırları bir bir silkeleyip çıkarsam. silkeledikçe üstlerindeki havlar saçılsa etrafa, içime çektiğim havayla onları da dağıtsam. çıkarıp baksam hepsine tek tek, tek tek giysem tekrar hepsini. sıkanları bir kenara ayırsam, büyük gelenleri başka bir kenara. sıkanları versem anneme hatta, toz bezi yapsa; ya da alıp makası elime parça parça kesip bıraksam öylece..kabul etsem onlar için büyük olduğumu...büyük gelenleri benden büyük birine versem, bunca zaman durdukları köşeler boşalsa. kabul etsem daha o kadar büyümediğimi, ve kabul etse herkes büyümek istemediğimi.bir poşete doldurup hepsini başkalarına versem. bana göre olanlarıysa kabul edip; taşınacak sorumluluklar, alınacak önlemler ve dayanılacak süreçler olarak askılara assam. dürüp büküp altlara sokuşturmakla çırılçıplak kalınmayacağını kabul etsem. yürümeye devam etsem...

13 Aralık 2009 Pazar

bir ben var benden içeri, benden öte, benden ziyade..



Yazdan beri değişmekten usanmayan bir tezim var, stratejik ve bir o kadar "iki ucu boklu değnek" insan ilişkilerim, özlediğim bir omuz, yüzündeki ağrı çizgilerine bakamadığım babam, milyon tane gelecek planım var...

Yine de tezle ilgili en ufak bir gelişime, bir gün önce bok suratlı birinin "günaydın" deyişine, kafamı koyamadığım omzun sahibinin telefondaki şımarık sesine, ağrısı geçince babamın gülen yüzüne, ve planlarım "gelecek" diye heyecanlanıyorum...

Bir de Hande var içimde, konuşur hiç susmaz. İşte bu sıkıntılı dönemde kendisi hem dert hem derman! Aklı Kordon'da kalır, kilise sokağında kalır, bira şişesinin içine düşen mısır tanesinde kalır, Olimpos'ta avucuna doldurduğu çakıl taşlarında kalır... Bilgisayar başında boyun ve sırt ağrısıyla makalelere gömülmüş Hande'nin içini yer konuşa konuşa. Hadi gel çıkalım der, Aslıyla Özgün ne yapıyordur bi arasak mı der, bugün hava güzel der, hadi boşver battı balık yan gider bi Dalyan bileti patlatalım der, Cheers' da bi bira içsek fena mı olur der gidemedik hiç, "sometimes you wanna go everybody knows your name" der...

Az önce oturuyordum, önce "51 kiloyken ne iyiydin sen" dedi, sonra "Kaputaş'a gidelim, dalgalarla kayaları dövelim" dedi.