13 Aralık 2009 Pazar

bir ben var benden içeri, benden öte, benden ziyade..



Yazdan beri değişmekten usanmayan bir tezim var, stratejik ve bir o kadar "iki ucu boklu değnek" insan ilişkilerim, özlediğim bir omuz, yüzündeki ağrı çizgilerine bakamadığım babam, milyon tane gelecek planım var...

Yine de tezle ilgili en ufak bir gelişime, bir gün önce bok suratlı birinin "günaydın" deyişine, kafamı koyamadığım omzun sahibinin telefondaki şımarık sesine, ağrısı geçince babamın gülen yüzüne, ve planlarım "gelecek" diye heyecanlanıyorum...

Bir de Hande var içimde, konuşur hiç susmaz. İşte bu sıkıntılı dönemde kendisi hem dert hem derman! Aklı Kordon'da kalır, kilise sokağında kalır, bira şişesinin içine düşen mısır tanesinde kalır, Olimpos'ta avucuna doldurduğu çakıl taşlarında kalır... Bilgisayar başında boyun ve sırt ağrısıyla makalelere gömülmüş Hande'nin içini yer konuşa konuşa. Hadi gel çıkalım der, Aslıyla Özgün ne yapıyordur bi arasak mı der, bugün hava güzel der, hadi boşver battı balık yan gider bi Dalyan bileti patlatalım der, Cheers' da bi bira içsek fena mı olur der gidemedik hiç, "sometimes you wanna go everybody knows your name" der...

Az önce oturuyordum, önce "51 kiloyken ne iyiydin sen" dedi, sonra "Kaputaş'a gidelim, dalgalarla kayaları dövelim" dedi.

Hiç yorum yok: