29 Ocak 2009 Perşembe

bir kedi sırtında ve boynunda dolaşan elin altında nasıl kıvrılarak mırıl mırıl uyursa öyle,
bir çocuk dinlediği ninninin dizeleri arasında nasıl gözlerini kaparsa öyle,
öğle uykusunda annemin elini tumadan uyuyamadığım gibi; elini sıkı sıkı tutarak,
babamın koynunda uyurken beni bırakmasından korkarak yakasına yapıştığım gibi; elimi yakana dolayarak,
sarılan kolların içinde kaybolur gibi,
uyusam..
uyusak..

uyusak, ve bir rüyada uyansak, yazdığımız hikayeler gibi, kurduğumuz hayaller gibi..
kimbilir belki de Pamfilya'da...

"gel beni uyut.
senin uykunla uyut."

süreyya berfe

24 Ocak 2009 Cumartesi

Ayrılık Şarkısı


bugün küskün bir gün var masamda
bütün ayrılıklardan arta kalmış
ayrılık usulca büyür içimde
sonra usulca uzaklaşır

aramızda ne yer var ne de zaman
ne başka bir yüz ne başka insan
ayrılık saksıdaki çiçeklerimiz gibi büyür
sessiz ve nedensizce durmadan...

Ezginin Günlüğü



ben benim diye.. ya da sen sensin diye... saksıdaki tohum bu yüzden.

biz onu zamanla suladık. şimdi açan çiçek, kimin canını yakmaz ki?

18 Ocak 2009 Pazar

Kedi-Pilli Bebek

Dinle beni küçük kedim
Bakışların kararmadan
Tırnakların körelmeden
Ve hiç bir zaman denemeden
Anlayamazsın
Anlayamazsın

Benim sevgimi almadan
Şarabımdan tatmadan
Hüzünlenip dalmadan
Ve hiç bir zaman yaşamadan
Anlayamazsın
Anlayamazsın

"denemek" nedir onu anlattım yıllarca. "denedim ve pişman oldum" ile "keşke deneseydim" in farkını.. günlerce belki aylarca, belki de yıllarca içimde yaşamadığım bir anın pişmanlığını taşımaktansa, yaşadığım bir anın pişmanlığını taşımayı tercih ettim. kimin ne düşündüğünü önemsemeden, belki de şakayla karışık yıllarca taşıyacağım bir yaftayı göze alarak. denedim hep, şimdiye dek. şimdi büyümenin arkasına sığınarak, ve ezilerek sorumlulukların altında, aslında aklımı kaçıracak gibi korktuğumdan "denemek" en uzak kıtadaki en uzak nokta."

Gülümsemen olmadan
Ve sana dokunmadan
Gözlerine bakmadan
Anlayamazdım
Anlayamazdım

Ellerini uzatmadan
Gözlerime bakmadan
Yeni ateşler yakmadan
Ve içinde yanmadan
Anlayamazsın
Anlayamazsın

"dün'ün çalkantısı, yarın'ın sakin suyundan daha güvenilir. çünkü tanıdık, bildik. elini attığında orda, bazı akşamlar yatmadan önce yazdığın defterde, cebinden çıkan bir kasa fişinde ve yolda karşılaştığın tanıdık bir yüzde. geçmiş her dakikada ve saniyede. dünkü denizin her dalgası ezberimde, yarın alabora olmak da var."

Gülümsemen olmadan
Ve sana dokunmadan
Gözlerine bakmadan
Anlayamazdım

"denemediğimiz için pişman olmak da varmış. iskeleye bağlı, fırtınalardan yoksun, tatlı rüzgara tabi hayatlara ben açık denizdeyim deniz bu belli olmaz, huyunu seveyim diye sitem ederken yıllar sonra kendi ipini her tahtasına ayağının suyunu akıttığın iskeleye bağlamak da varmış. "

şimdi dinle beni küçük kedi...

13 Ocak 2009 Salı



ömrüm uykuya hasret geçti bunca zaman.. en içten sarıldığım sevgili, yorganımın ucu. başımı koyduğum en rahat omuz, yastığım. gün içinde en çok hayalini kurduğum şey, yatağa uzanmak! omzunda gözümü kapadıklarıma itirafımdır, kayıtlara geçsin.

lisede bunalımıyla 17 saat uyuyan ÖSYM öğrenci profili, üniversitede farklı mı oldu sanki? hocadan 45 dakika sonra anca girebildiğim ya da asla kalkıp gidemediğim sabah dersleri, metrodan iner inmez yatağımla olan mesafeyi hesaplayarak yürüdüğüm o ömrümün en uzun yolu... hepsi uykuyla aramızdaki o aşkın hasret dolu kavuşmalar için çekilen çileleri!

şimdi "büyümek" benim için biraz da "uyuyamamak".. en mutsuz dönemlerimde kafamı gömdüğüm yastık şimdi sanki benden kilometrelerce uzakta! "hadi bakalım kırmızı balık, kirli sularımıza hoşgeldin, şimdi mutsuzluk, başarısızlık ve yorgunluklarınla yüzleşme vakti!" dedi ve gitti. beni koynuna aldığı bir kaç saatte ne aklımdakileri siliyor artık ne de uyumama izin veriyor düşünmeden. önce aklımda koşuşturan binbir tilkiyle yatağın yorganın beni yine içine alıp sarıp sarmalamasını bekliyorum eski günlerdeki gibi . sonra dayanamayıp beni kabullenmeyişleriyle yüzleşerek bir kenara kıvrılıp yatıyorum.

aşk bitti. elinden sanki küçük bir balık kayıp gitti, yastığımın haberi yok... şimdi ben, beni daha fazla ayakta tutsun diye içtiğim vitaminlerle aramızda bir kıvılcım çıkmasını, yeni bir aşkın yeşermesini bekliyorum.

omzunda gözümü kapadıklarım, artık hasretim size.

"Duygu, biraz duygu Bütün isteğim buydu Biraz deniz, biraz uyku Bütün isteğim buydu..."

Bodrum da fena olmaz ama...


8 Ocak 2009 Perşembe

peçete!


Arkadaşlarla Alsancak'a inmek. Uzun zaman sonra hasret gidermek! Önce yemek, sonra bira. Sonra müzik. Arkadaşlardan sonra müzik en güzeli..


Müzik canlı diye belki de, belki de şarkılar güzel olduğundan, güzel güzel içmek. Başka zaman olsa her şarkının sözü o kadar anlamlı olmaz belki. Ama bu defa anlamlı, en eğlenceli şarkıdan bile seçmekte zorlanmadığım bir kaç sözcük masadaki telefonu farkettirdi defalarca. Biz içince telefondan uzak durması gereken kızlar olduk hep. Ortaokuldaydık daha, içince 4 yıllık arkadaşı bir telefona satardık. Sarhoş olunca önce telefon yasaklanırdı bize, kapıdaki Özgün'den kaçar, tuvalette klozetin kapağına oturup dakikalarca atılan mesajlara cevap beklerdik.


Dün gece kaçıp saklanacağım Özgün yoktu yanımda benim, ya da beraber mesaj atabileceğim Sırma.Masada şarkıların ezgisine kaptırmış üç dost, kelimelerin arasında dolaşan bir ben. Telefonu eline alan da ben, sonra masaya bırakan da. Telefonu elimden alanın masada kalacağını bilsem, bir metrekarelik tuvalette kokuya dayanıp dakikalarca telefona kilitlerdim kendimi. Ama her kelimede kendini bulan kadın, telefonu elimden kafama vururcasına alan kadınla aynı kadın.


Aklımdaydı tüm şarkılar, bir bir hepsini yazacaktım eve gelince buraya. Hepsinden bir parça Hande koyacaktım önünüze, birleştirmeye çalışacaktım tüm parçaları, beceremeyip bırakacaktım belki.. Olmadı. Şarkıların hepsi bir barın duvarlarında yankılanıp uzaya uçtular sonra, o bar koltuğunda kaldı Hande paramparça..


Sabah kalktığında gecenin hesabını ne Özgün'den sormak olur şimdi, ne de Sırma'dan.. Gecenin hesabı asla sorulmamak üzere bi yerlerde kaldı, sabaha kalanlar da uyanır uyanmaz kalbimizi kırdı.


Şimdi dün gece onlarca şarkının kelimeleri arasında sıkışıp kalmış o kadın, dün hiç düşmemiş gibi yürüdü bugün. Çünkü "hayat devam ediyor" ve
bugün devam etmenin tek yolu sabah kalkar kalkmaz dünü "reset"lemek! Sanki bir daha bir şarkının kelimeleri arasına oturup dizini karnına çeke çeke ağlamayacakmış gibi...

"kız telefondan daha fazla kaçamayıp, uyumadan az önce kendisini içine alıp yutacak olan canavara yakalandı!"- tam bir duygu anaforu, bayılcaksınız! ~The İzmir Post


NOT: fotoğrafta elimizde tuttuğumuz peçetede istek yaptığımız şarkılar yazıyor. 1.deniz ve mehtap-dario moreno 2. arnavut kaldırımı-demet sağıroğlu 3.benim hala umudum var-mazhar alanson 4.kalbim ege'de kaldı-sezen aksu!

4 Ocak 2009 Pazar

doğru

doğru diye bir şey var.

bazen bulduğumuzda yağmur kokusu gibi içimize çektiğimiz.
bazen de bulmamak için yanlışların peşinden bile bile sürüklendiğimiz. etrafında içine düşmeden dolanıp dolanıp da gözümüze sokulduğunda görmemiş gibi yaptığımız, ve buna kendimiz dahil kağıt kalemi bile inandırdığımız.

doğrunun kendisi var, peşinden koşup da yakalamaktan korktuğum.

doğru yer var, orda olup da nerde olduğumu bilmeden geçip gittiğim.

doğru zaman var, hep yanlışlarıyla boğuştuğumu sandığım.

doğru adam var, yanımdaki sandığım, uzaktaki sandığım, tanıştığımı sandığım, hala tanışacağımı sandığım.

doğru adam var, benim doğru kadın olmamı bekleyen.

doğru kadın var, birilerinin yanında, birilerinin avucunda, birilerinin yatağında, birilerinin aklında.

doğru kadın var, doğru adamı bekleyen.