28 Haziran 2009 Pazar

wellcome back

ısparta' lara kongrelere gitmek, sevgiliyi önümzdeki 2 ay için son kez görmek, geri dönüp ders dönemini geride bırakmanın uğraşına düşmek; ikili ilişkilerde başarısız, uykusuz, yorgun günler geçirmek... ardından trabzonda ikinci bir kongre, yine uykusuz ama değecek kadar eğlenceli günler geceler... güzel yerler gezip ne kadar güzel olduklarına şaşarak dolaşırken, eğlenirken eksiklik duymak... evi, yatağı, anneyi, babayı, sevgiliyi özlemek...
takvimde bu kadar çok işaretlenmiş gün varken bloga yazı yazmak rüya tabi ki!
saydıklarımın bir çoğu geride kaldı, kimi devam ediyor aynı yoğunlukta, kimiyse hafifledi nispeten...
bloga geri dönmenin umuduyla kısa bir girizgah yaptım işte, aklımda tatil ve gelecek planları..
"wellcome back" işte, anlayın.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Yukarı, yukarı ve ileri!


5 e koştururken, 3 e bile yetememiş buluyorum kendimi. vakit ayırıp da doya doya sohbet edemediğim arkadaşlarım, kendime ayıramadığım kayıp zamanlarım, telefonda geçirmeyi özlediğim dakikalarım, kırdığım kalplerim ve ne yazık ki bulanık düşüncelerim var bu ara.

sinirlerim geriliyor tel tel, küçükken babamın udunun tellerini minik parmaklarımla çekip çekip bıraktığım gibi birileri benim tellerimi asılıp asılıp bırakıyorlar. ve dalga dalga gücümü eriten titreşimleriyle savaşıyorum. oturup dert anlatacak gücüm yok, ama aklımda olasılıklar üzerine cümleler biriktiriyorum. çünkü öyle bir yerdeyim ki, ağzımdan çıkan kelimeler benim değiller sanki. birilerinin usunda kocaman olup beni ısırıyorlar, ya da küçücük önemsiz kırıntılar halinde yerlere dökülüyorlar. devler üstüne basıyor, kırılıyorlar.

vücudum manevi, fiziksel ve biyolojik ajanlarla stress altında, ingilizce bir makalenin çevrilmeyi bekleyen satırları arasına sıkışıp kalıyor. (rape me medical science!)
"hacıyatmaz" olmak zorundayım , kafamı yerden yere vursunlar n'apalım; ben kalkmak zorundayım! ilerleyemeden sıkıştığım iki taş arasından sızacak ışığı bekliyorum.

ben hiç bunalımlarıyla haftalarca sürüklenen kızlardan olmadım. önüme çıkanlarla mutsuz ama güçlü bir savaş verip, eteğimde kalan ağırlıkları da son bir çabayla silkeleyip yoluma devam ettim hep. ne mutsuzluğumu baskılayıp sıkıştırmaya çalıştım bir yerlere, ne de kocaman olup beni yemesine izin verdim.

şimdi yine bu mutsuz ve yorgun savaşın ortasındayım. uçup giden aklım, alınganlığım ve bilenmiş dişlerim için bana kızmayın bayım! bu mutsuz ve yorgun savaşçı uykusunda hala bir kaldırım çatlağından boynunu uzatan o kahraman aşkınızın yeşiline dalıyor!