27 Mayıs 2009 Çarşamba

sağlama



hayır baba, o yakana tutunup uyuyan kız çocuğu ben değilim!

artık olmaz anne, uykuya dalmadan önce her seferinde eline ihtiyaç duyamam!

aynı filmlerdeki gibi, "not anymore!"

ben sizin o güvenli, huzurlu ve etrafa mavi ışıklar saçan koruma kürenize sığamayacak yaşa geldim. o kadar büyüdüm ki o kozmik kalkandan kolum bacağım sarkmaya başladı. en ironik olanı da ne biliyor musunuz? kafamın içine yıllar önce tohumlarını attığınız düşünceler sizin kontrolünüz dışında hızla büyüyüp dallanarak kocaman bir ağaç oldular. dallarında tazesiyle, çürüğüyle kıpkırmızı meyveleri; sarısıyla, yeşiliyle rengarenk yaprakları birikti. işte kafamın içindeki bu kocaman ağaç için bir zamanlar mavi ışıklarını hayranlıkla izlediğim bu koruyucu kalkan ölümcül boyutta dar!

hayali arkadaşlarım vardı ya; yerini etiyle ve kanıyla yıllardır yanımda duran insanlar aldı. hani o önce bacağınıza sarılarak korkup kaçtığım, sonra "niye benimki Red Kit 'inki gibi dışıvn dışıvn yapınca ölmüyor" diye düşündüğüm gölgem var ya; onunla derdim bitti. tırnağının kenarındaki etleri yediğim için acıyan ve gecenin bir yarısı uykudan uyandırıp ağlayarak üflettiğim parmaklarım var ya; size üfletmekten utanacağım kadar büyüyüp sizinkilere benzediler.

hayır baba, ayakkabını boyadığında avucuna sıkıştırdığın kağıt paranın hepsini sakıza yatıran o küçük kız değilim artık. kapının arkasında heyecanla bekleyen, sen anahtarını sokmadan kapıyı açan ve "bu kapı otomonik" demeni bekleyen; her gün bu espriye katıla katıla gülen o kızılcık değilim.

ne yazık ki anne, peşinden yemek yedirmek için koşturduğun o sıska kız büyüdü. hani "ceydalara gidince yutacağım" diye tutturup ağzımda bir gece beklettiğim lokmalar vardı ya, onlar ne zaman ağzıma alıp yuvarladığımı anlayamadığım kocaman lokmalar halini aldılar ve ne yazık ki hiç birininin anlatılacak komik bir hikayesi yok. sen uyumadan bir türlü uykuya dalmayan o minicik bebek şimdi uyanık tutmak için çabaladığın kocaman bir kız oldu.

ben sizden köklenip göğe uzandım ya, suyunuzu çektikçe maviye döndü yüzüm. toprağınızdan çaldıkça güneşe uzandım. kalkıp köklerimi toplayıp gidesim geldi iki adım, dalmışım derinlerinize farketmeden, gidemedim... ne kadar büyüdüysem göğe, o kadar büyümüşüm size.
gitmek her aklıma düştüğünde, içimde bulamadım aradığım cesareti. kapısından çıktığım eve, ayakkabılarımı sürttüğüm sokağa, otobüsüne bindiğim şehire attım suçu... size yüklendim şimdiki gibi. büyüdükçe kendime sığmadım, ama nedenini hep size bağladım. bir başına gitmek mutluluğunun peşine düşüp, gidememek mutluluğunu gözümden kaçırdım.

sen bana bakma anne, ben sana yağdırıp kendi hesabımı tutuyorum. hala büyük insanların kabusları uyutmadığı zaman elimin içinde avcunu arıyorum.

sen bana kulak asma baba, beş dakika önce kabıma sığmayıp beş dakika sonra mavi kalkanın ışıklarına sığınıyorum. buraya yazdım belki ama sen bilme baba, sen her anahtar kullandığında ben kendime "yine geç kaldın" diyorum...

hücre katmanları arasında boğulduğum gecenin birinde yazıp yazıp sonunda kendimi yalanlıyorum.

toprağa çıplak ayaklarımı gömüp, başımı göğe kaldırıyorum, biliyorsunuz ki sizi gitmek'ten "pek çok fazla" seviyorum!

6 yorum:

Adsız dedi ki...

kaçıp kurtulmak istediğin dünyanın farkına uzaklaştığında varıyorsun ve emin ol şuna,bugün kaçmak istediğin herşeyi çok özlüyorsun.ama arada bir es vermek gerekebiliyor eğer ailenle yaşıyorsan ve inmekte olan koca bir balon gibi üflüyorsan hergün.
önümüz yaz,bence arkadaşlarınla aileni özleyebilecek kadar bir vakit tatile çıkmalısın.hayat o kadar da bunalltıcı değil eğer tatil varsa:)

daria dedi ki...

tatil anahtar sözcük!
zaman zarfı yok ama napças?!

Adsız dedi ki...

o zaman annenleri tatile gönder :)

her boku bilen adam dedi ki...

paynar'ı da al tatile git.

Adsız dedi ki...

ahahah ananı da al git gibi oldu ama:))tatile çıkalım göskell,daria sen de gel :)

daria dedi ki...

o olur bak :)