5 Nisan 2009 Pazar

Söylediklerimin yarısı beş para etmez; ama ola ki diğer yarısı sana ulaşabilir diye konuşuyorum.



"Şimdi neler söylüyorsam tek yürekten,
Yarın söylenecektir binlerce yürekten..."

kitap tavsiyeleri yapmak değil amacım, bilmiş bilmiş önerilerde bulunacak,"okumalısın" diye kafaya kitapla vuracak bir otorite değilim ne de olsa.. bu yazı bilenlerin zihnini tazelemek, bilmeyenleri de çok geç tanıdığımı düşündüğüm biriyle tanıştırmak için, o kadar.

6 Ocak 1883'te Lübnan' da doğdu. Günümüze alışkın olmadığımız ama o dönemde oldukça normal olduğu gibi Halil Cibran (Khalil Gibran) tek bir dalda sunmadı eserlerini. Hem ressam hem şair hem de filozof olarak anıldı ölümünden sonra. En bilinen eseri The Prophet- Ermiş' in hala günümüz gençliğine yol gösterdiği söylenir. ama bu kitap asıl ateşli bir gençlik dönemini etkilemiş , hepimizin de hayranlıkla okuduğu 68 kuşağının el kitabı olmuş.

kendisi de kitabını "Lübnan'da bu kitabı yazmayı ilk kez tasarladığımdan beri, bir tek günüm bile Ermiş'siz geçmedi. Kitap benim bir parçam haline gelmiş gibiydi. Metni yayımcıma teslim etmeden önce tam dört yıl elimde tuttum. Çünkü emin olmak istedim, içindeki her sözcüğün kendimden verebileceğim en iyi sözcük olduğundan emin olmak istedim." diyerek anlatmış.

tanrıya inanmış bir filozof olmasına rağmen dinlerin ayrımcılığına karşı durmuş yazılarında ömrü boyunca. insanlığı dil din ve ırk farkını gözetmeden kucaklamış ve onlara bütün olarak seslenmiş. aynı dönemde yaşadığı ve kendinden sonra yaşayan bir çok insan tarafından çağının en büyük düşünürü olarak adlandırılmış.

Yaşam kalbini okuyacak
bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konusacak
bir filozof yaratır.


Rodin dahil Cibran'ın o filozof olduğuna inanmış.

biz cibranla yakın kitabevi'nin raflarında karşılaştık. yazılarından alıntılarının toplandığı incecik, dikdörtgen bir tanıtım kitabıyla. elim cibranın saman sarısı kağıda basılmış yüzünde gezdi, sonra da benden iki yüz küsür yıl önce yazdığı satırlarda. sevdik birbirimizi, kasaya yürüdük birlikte. sonra cibran aylarca yastığımın altında yattı. okuyunca duyduğum hayranlıkla birilerine verdim okusunlar diye, gidip gelmeyen adamlardan oldu sonra. daha doğrusu ödünç verilip geri dönmeyen kitaplardan.

cibran yaptığı tablolardan, yazdığı şiirlerden çok aforizmalarıyla etkilemiş ardındakileri. 1931 de ABD'de uzun süredir çektiği hastalığından ölürken de hala aforizmalar üretiyormuş.

Ancak büyük bir acı veya büyük bir sevinç
senin gerçeğini açığa çıkarabilir.
İşte böyle bir anda
ya güneş altında çıplak danset,
ya da çarmıhını taşı.


ben hep cibran'ın (ölürken bile) benim de seçeceğim gibi güneş altında çıplak dansettiğini düşündüm! bu kırmızı bir balığın hayal dünyası ne de olsa.

birbirimize özel gün ve gecelerde yolladığımız o arabesk,gereksiz ve basit özlü sözlerden çok daha yoğun ve düşündürücü aforizmalarından ve şiirlerinden bi kaç örnek verip içinizde azcık halil cibran merakı uyandırabilirsem bir kitabevi'nin raflarında cibranla yine göz göze gelip bana geri dönmesini sağlarım belki... siz de zihninizi o sözlerden arındırırsınız belki, hani kulağınızın pası gider gibi...

Bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır.

Anımsamak bir tür buluşmadır.
Unutmak ise bir tür özgürlük.

Kişinin hayal gücüyle,
düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe,
yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.

İçimdeki yaşamın sesi,
senin içindeki yaşamın
kulağına ulaşamaz.
Yine de kendimizi yalnız
hissetmemek için konuşalım.


Kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin,
toprak üzerinde uyuyanlarınkinden
daha güzel olmadığı gerçeğinde,
yaşamın adaletine olan inancımı
yitirmem mümkün mü?

Zihnimiz bir süngerdir,
yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine,
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!

İçimizdeki gerçek olan sessiz,
edinilmiş olan ise gevezedir.


Eger kış,
"Baharı yüreğimde saklıyorum"
deseydi, ona kim inanırdı?
*

(Ben inanırdım Cibran, sen tüm gerçekliğinle sussaydın da!)

aklınızın bir köşesine atabildiysem oltamın kancasını, ucunda Cibran'ın adıyla; e güzel olmuş ya!

Hiç yorum yok: