19 Mart 2009 Perşembe

yeşil hırka can be your hero baby!

insanlar hayatlarındaki en ufak kararları dahil kayıt defterine yazarlar. pembe hırka yerine yeşili aldım üç yıl önce. çünkü yeşil benim en sevdiğim renk. doğumgünümde yeşil hırkamı giydim geçen sene, çünkü yeşil bana yakışır. tanıştığımızda yazdı, üşüdüm biraz, annem bavuldan yeşil hırkamı çıkarıp sırtıma örttü. çünkü benim sırtım hemen tutulur. yıllar önce aldığım yeşil hırka tanıştığımız gün oturup konuştuklarımızı düşünürken sarıldığım beni sıcacık tutan o yeşil hırka. belki pembe olsaydı böyle olmazdı! kelebek etkisi dedikleri bu işte. butterfly effect of the yeşil hırka!

hayatımı değiştirecek kararlarda zorlanmadım da, hayatımı değiştireceğini bilmediğim o küçücük kararlarda başımı iki elimin arasına alıp sallayarak durduğum yerde çömelip kaldım! küçücük bir şeydi o karar boşlukta. pembenin çok yakıştığını söyleyen tezgahtar kızın gözleriyle yıllardır yeşil müptelalığını gördüğün kendi gözlerinin arasında sıkışıp kalmaktı aslında. ya pembesini alıp çıkacaktın, ya da yeşilini. peki ama pembe hırka onu düşünürken sarıp seni ısıtacak mıydı yine?

işte bu önemli, küçücük kararların hayatımızın domino taşlarını bir nefeste devirmeye başlayışı. durdurmanın yolu yok, onlar birbiri üzerine devrilerek yol alacaklar ve sona erdiğinde ortaya çıkan şekil ya yüzümüzü güldürecek ya da tam tersi. ama biz hiç bir zaman bu son tablonun o küçücük seçimin ürünü olduğunu bilmeyeceğiz aslında. keşkelerimiz hep başka zamanları ıskalayacak. zaten hiç bir keşke 12den vurmaz!

ne demiştik insanlar hayatlarındaki en ufak kararları dahil kayıt defterine yazarlar. kaldı ki hayatlarını değiştirecek kararlar verirler zaman zaman. dediğim gibi hayatımı değiştirecek kadar büyük kararları hiç zorlanmadan verdim hep. çünkü benim "karar kayıt defteri"m olduğu gibi "büyük kararlar öncesi planlama ve organizasyon defteri"m de var. başına oturup saatlerce yazıp çizerim, beş kişiye sorarım ama birinin fikrini aklımda tutarım onu da değiştirirm sonra. ve sayfalarca karalamanın ardından bir karara varırım. sağlamasını yaparım önce öğretmen eksik not vermesin diye, sonra bulduğum soncun altını kırmızı kalemle çizer kutu içine alırım! zamanı geldiğinde vereceğim karar kafamın içindeki o karalama defterinde kırmızıyla vurgulanmıştır.

kafamı planlama ve organizasyon defterine gömüp karalamaya başlarım dedim ya, ben bunu çok da çaktırmadan yaparım aslında. o kadar önceden başlarım ki çalışmaya kafamda, ben bile farkedemem ne zaman bindi o taşlar üstüste. dersini düzenli çalışan bir öğrenci gibi ,yani aslında hiç olmadığım gibi, her dersin önemli bilgilerini üst üste koyup karşıma çıkışlarını beklerim sanki. bir de o defterler üzerinde aklını yitirenler var. verecekleri karar hem kendilerinin hem de çevrelerinin kurdu olur, ince ince törpüler onları, birbirlerine uyan noktalarını köreltir, uzaklaştırır.

verdiğimiz o kocaman kararların altında ezilirken sümüğümüzü atar gibi verdiğimiz o küçük kararların nereye vardığını göremiyoruz pek. ortaokulda bi laf vardı, o tenefüste gizlice sevdiceğin defterine yazılıp ders boyunca okudu mu diye bakılan sözlerden. "güllerin peşinde koşanlar, ayakları altında ezilen papatyaları görmezden gelirler" diye, ya da buna benzer bişey. bak bak, ne söz be! ne saçma salak gelmişti bana bu söz, kalbimiz kadar beyaz sayfalara yazılan diğer sözler gibi. benim için "unutursan küserim mektubumu keserim" den farkı yoktu. pek bunun için söylenmiş olmasa da, ne demek istediğimi özlü bir sözle de vurgulayayım dedim. bloga yazdım diye hayatımın felsefesi olacak değil, şımarıklığın alemi yok!

bu benimki "sliding doors" (rastlantının böylesi) bakış açısı evet. yine de bence küçük kararların da peşine düşmeliyiz biraz, dolaptan ters çıkarılmış halde kolu sarkan tüylenmiş yeşil hırka da mutlu edebilir çünkü bizi bazen! zaten üstün dökmen yıllarca o minimalist programında bize bunlardan bahsetmedi mi?

Hiç yorum yok: